Duyurular

‘Etki Ajanlığı Düzenlemesi’ Hakkında Görüş ve Önerilerimiz

Noterlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” başlıklı torba kanun teklifi içinde yer alan ve kamuoyunda “etki ajanlığı suçu” olarak bilinen düzenleme, sivil toplum kuruluşları (STK), basın örgütleri, hukukçular, akademisyenler ve kamuoyundan gelen eleştiri ve uyarılara rağmen Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Adalet Komisyonu’nda kabul edildi. Düzenlemede Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” başlıklı yedinci bölümü altına 339/A Devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine suç işleme başlıklı maddenin eklenmesi ile yeni bir katalog suç tanımlanmakta ve “Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler hakkında üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası” verilmesi teklif edilmektedir. Bu suçun, savaş zamanı veya milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birimler ile proje, tesis ve hizmetleri yerine getiren kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar tarafından işlenmesi halinde ise cezanın artırılması öngörülmektedir.

Konuya ilişkin 28.05.2024 tarihli açıklamamızda ifade ettiğimiz gibi, STK’lar faaliyetleriyle toplumsal sorunlara yenilikçi ve sürdürülebilir çözümler geliştirerek kamu sektörünü desteklerken; yurttaşlar adına mevcut sistemin ve politikaların işleyişi ve gelişmesi adına bilgi üretme, izleme ve savunuculuk görevlerini üstlenmektedir. Sivil toplum bu denge ve denetleme işlevini gerçekleştirebildiği ölçüde, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye ve toplumsal sorunlara etkili çözümlerin üretilebildiği bir sisteme katkı sunabilir.

Öte yandan, bugünün uluslararası sistemi içerisinde, yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da ağlar geliştirmek, farklı ülke deneyimlerinden beslenmek, vizyonunu karşılaştırmalı bir yaklaşımla genişletmek ve sınırlar ötesi iş birlikleri kurmak, kamu ve özel sektör için olduğu kadar sivil toplum için de kaçınılmaz ve elzemdir. Sivil toplumun faaliyetleri için gelir kaynakları araması, bireysel bağışlardan, kamu desteklerine, kurumsal sponsorluklardan yurt içi veya yurt dışından gelen hibelere çeşitli kaynaklardan faydalanabilmesi ise örgütlenme özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır. STK’lar kadar kamu kurumları ve yerel yönetimlerin de faydalanabildiği bu kaynakların kullanımı, kurumların öncelik ve vizyonlarının örtüşmesi neticesinde gerçekleştiği için yasal ve meşru bir faaliyettir.

Söz konusu madde, sivil toplum kuruluşlarının tüm bu meşru faaliyetlerinin soruşturma ve cezalandırma konusu edilmesi riskini taşımaktadır. Ceza kanunlarının temelini oluşturan öngörülebilirlik ve kanunilik ilkeleri uyarınca, yurttaşlar bir fiili işlediğinde suç oluşturup oluşturmadığı konusunda herhangi bir şüphe taşımamalıdır. Oysa teklif edilen düzenleme somut bir suç tanımı ortaya koymazken, hangi fiillerin suç olarak tanımlanacağını “devletin güvenliği”, “siyasal yararlar”, “stratejik çıkarlar”, “talimat” gibi çok geniş, muğlak ve keyfi yoruma açık kavramlarla tarif etmektedir. Üstelik madde gerekçesinde devletin güvenliği ve siyasi yararları altında “iktisadi, mali, askeri, milli savunma, kamu sağlığı, kamu güvenliği, kamu düzeni, teknolojik, kültürel, ulaştırma, haberleşme, siber alan, kritik altyapılar ve enerji” gibi hemen hemen tüm kamu politikalarına atıf yapılarak maddenin kapsamı öngörülemeyecek şekilde genişletilmektedir. TCK’nın yedinci bölümü hali hazırda casusluk suçuna konu olabilecek fiilleri detaylı şekilde tanımlayan ve suç sayan hükümler barındırırken, bu madde ile hangi eylemlerin cezalandırılmasının amaçlandığı açık ve net kriterlere bağlanmamıştır. Olası araçsallaştırma ve kötüye kullanımlara karşı yeterli güvence veya etkili hukuk yolları sunmaması da teklifi Anayasa, uluslararası sözleşmeler ve hukukun temel ilkeleri nezdinde kabul edilemez kılmaktadır.

Talebimiz; başta ifade ve örgütlenme özgürlüğü olmak üzere, toplumun bilgi edinme ve haber alma hakkı gibi anayasal hakların özgürce kullanılması önünde engel oluşturabilecek bu teklifin Meclis’e tekrar getirilmemek üzere tümüyle geri çekilmesidir. STK’lar, medya, akademi gibi sivil alanın farklı paydaşların hak ve özgürlüklerini etkin ve bağımsız şekilde kullanabileceği elverişli ortamın sağlanmasıdır. Atılacak her adımın takipçisi olduğumuzu, sivil alanı ilgilendiren düzenleme ve politikaların geliştirilmesinde STK’ların asli paydaş olarak kabul edilip süreçlere etkin şekilde dahil edilmesinin gerekliliğini bir kez daha vurguluyoruz.

TÜSEV